KIRKPINAR YAĞLI GÜREŞLERİ

KIRKPINAR YAĞLI GÜREŞLERİ

Geleneksel Kırkpınar yağlı güreşleri, her sene Haziran ayı sonunda başlayarak, Temmuzun İlk haftası sona erer. Edirne’de düzenlenen güreşler, Şehre adeta bir festival havası katar. Üç gün süresince er meydanında güreş tutan pehlivanlardan birinci, ikinci ve üçüncüler belirlendikten sonra sırasıyla ödülleri verilir. Kırkpınar güreşlerinin diğer güreş oyunlarına göre farkı, Başpehlivan seçilen pehlivanın seneye kadar bu unvan ile anılmasıdır. M.Ö 2650 yılına kadar uzanan bir geçmişe sahip Yağlı güreşlerin Osmanlı tarihinde sahip olduğu bir efsane vardır. Rivayete göre 1346 yılında Rumeli’ye sefer hazırlığında olan Osmanlı ordusunda Sultan Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa 40 askeri yanına alarak Domuz Hisarına yürür. Baskın vererek burayı ele geçirirler. Dönüşte, bugün Yunanistan toprağı olan Samona’da mola verirler. Mola sırasında 40 cengaver birbirleriyle güreşe tutuşur. Rivayet odur ki Ali ile Selim isimli iki kardeş bir türlü yenişemez ve güreşe devam ederler. Edirne’ye döndükten sonra bu iki kardeş Ahıköy çayırında yeniden güreş tutar. Gün boyu devam eden güreş gecede meşale ışıkları eşliğinde devam eder, sonunda nefessiz kalan kardeşler yere yığılarak vefat ederler. Arkadaşları onları yakındaki incir ağacına defneder ve çayırdan ayrılırlar. İlerleyen yıllarda yöre halkı ağacın yakınından bir pınar çıktığını görür, iki pehlivan kardeşin ve 40 cengaverin anısına pınara, “Kırkpınar” ismi verilir. Edirne Kırkpınar Yağlı güreşleri Sultan I. Murat’ın fermanıyla her sene düzenlen büyük bir güreş etkinliğine dönüşmüştür. Yine güreşçiler tekkesinin de bu dönemde kurulduğu bilinmektedir. Osmanlı döneminde Kırkpınar güreşleri diğer Rumeli festivalleri gibi oyunlar ve alışverişlerin yapıldığı bir etkinlikti. Kırkpınar güreş festivalinin diğer festivallerden farkı, Ağa olarak seçilen kişinin at yarışı, cirit gibi oyunların galiplerine de ödül vermesidir. Bu gelenek günümüzde de devam ediyor. Kırkpınar, Edirne ile Ortaköy arasındaki 35 kilometrelik bir mesafeyi kapsayan, bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Nazif Ağa yaylası olarak bilinen çayırın adıdır. Etrafında topçu Ali tarlası, Tikiolu Recep ağanın tarlası ve kırklar çeşmesi bulunur. 1923 yılından itibaren güreşler, mekan değiştirerek, Edirne’nin Saray içi yöresinde düzenlenmeye başlamıştır.

Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde boy gösteren, artık geleneksel olmuş eşyalar ve figürler, şunlardır:

  • Kıspet: yağlı güreşe çıkan güreşçinin giydiği Manda ya da Öküz derisinden yapılan siyah renkli altlıktır. Bel kısmı kalın sicimden olur ve adı kasnaktır. Kıspetin paça kısmı tutmanın zor olması için iple sıkıca bağlanır.
  • Zembil: Kıspetin içine konduğu muhafazadır. Güreşi bırakan güreşçi Zembilini duvara asarsa, herkes güreşi bıraktığını anlar.
  • Yağ: Güreşte güreşçilerin tutulması zor olsun diye her yerlerine yağ sürülür. Güreş boyunca güreşçiler istedikleri zaman yağ ve suya, kendilerini bulayabilirler.
  • Davul, zurna: güreşin ilerleyişine göre davul ve zurna ile heyecana eşlik edilmektedir.
  • Peşrev: Güreşe hazırlık aşamasıdır. Güreş başlamadan önce Pehlivanlar kendilerini seyirci önünde motive ederler ve kaslarını ısındırırlar.
  • Cazgır: güreşçileri seyircilere tanıtan sunucudur.
  • Güreş ağası: Güreş kurallarına uyulup uyulmadığını kontrol eden kişidir.
  • Kırkpınar ağası: Önceki dönemlerde Güreşçileri ağırlayan, misafir eden il dışından gelen insanları konuk olarak ağırlayan güreşler boyunca yeme içme ihtiyaçlarını karşılayan ve oyunların sonundaki ödülleri de veren kişi Kırkpınar Ağasıydı. Bugün Kırkpınar Ağası sadece Ağalık parasını ödemektedir, diğer masraflar belediyelerce finanse ediliyor.
  • Altın kemer: güreşin baş pehlivanına verilen, festivaldeki en büyük ödüldür.
  • Kırmızı dipli mum: bir Kırkpınar Güreşlerine davet etme geleneğidir. Şehir ve köy kahvelerine konan Kırmızı mum, isteyen herkesin Kırkpınar’a katılabileceğini anlatan davettir.

Ülkenin her yerinden yoğun bir katılım ve coşkuyla gerçekleşen Kırkpınar Yağlı güreşlerinin başlama duası şöyleydi:

“Allah Allah, Hoca-i âlem,

Seyyid-i kâinat ve

Mu’ciz-i mevcudat,

Pür kemal cemal,

Muhammed Mustafa’ya salâvat

Engürü’de er yatar,

Rum’da Mehmed Buhari Sarı Saltuk,

Ton giyer.”

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*