SİNEMADA DESTAN YAZAN YÖNETMEN “MUSTAFA AKKAD”
Suriye sinemasını dünya çapında bir konuma taşıyan ünlü yönetmen Mustafa Akkad, Şam’da, 1930 yılında dünyaya gelir. Ailesi yoksuldur fakat eğitime ve kültürel aktivitelere önem veren insanlardır. Halep kentinin yoksul varoşlarında geçen çocukluğu sokak aralarına gelen film etkinliklerini izleyerek geçer. Ünlü yönetmen çocuk yaşlarından itibaren film çekmeyi bir amaç olarak kendine belirlemiştir. 18 yaşına geldiği zaman babasına Amerika’da sinema eğitimi almak istediğini söyleyecektir. Belki de ilerde Amerika’ya bile sinemanın büyülü dünyasını kendisinin anlatacağını hiç bilmeden… sinema okuma hayalini gerçekleştirmek için Şam havalimanına giden genç Mustafa’ya babası biriktirdiği 200 doları verir. Babasının elinde sıkıca tuttuğu bir şey vardır. Avuçlarını açar ve oğluna vermek istediği kitabı uzatır, bu, Kur’an-ı Kerim’dir. Oğluna, son parası olan 200 doları ve sürekli okuduğu Kur’an-ı’nı verir baba, dualarının hep onunla olduğunu söyleyerek uçağına kadar eşlik eder. İşte bu çok özel baba oğul vedalaşması ile Amerika yolculuğuna başlar Mustafa Akkad.
Los Angeles’e varınca kendine kalacak bir yer bulur ve California Üniversitesine kaydını yaptırır. Gündüzleri okulda, geceleri ise garsonluk yaptığı lokantada geçirir günlerini. Gece yatmadan önce mutlaka babasının hediye ettiği Kur’an-ı kerimi okumuştur. Bu onun en büyük desteğiydi. 1950’li yılların sonunda genç yönetmen Mustafa Akkad, ilk film deneyimine Sam Peckinpah’ın yarım kalmış bir filmi üzerinde çalışarak başlar. Cezayir’in kurtuluş mücadelesini anlatan film, gerekli finansal desteği alamadığı için tamamlanamaz. Ekonomik olarak kendini ayakta tutabilmek için Mustafa Akkad, bir süre televizyon yapımcılığı yapar. 1974 senesi,, yönetmenin hayalindeki filmi çekmek için çalışmalara başladığı yıldır. Önce Fas’a, oradan da Suudi Arabistan’a giderek, çekmek istediği filme ekonomik destek aramıştır. İki ülke de filme destek vereceğini taahhüt eder. Filmin konusu bellidir. Yönetmen, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’in (S.A.V) hayatını beyaz perdeye aktararak, onu yeniden tüm dünyaya anlatmak ister. Filmle ilgili ilk anlaşmasını usta oyuncu Anthony Quinn’le yapar Akad. Hz peygamberin amcası, Hz Hamza rolünü oynamayı kabul eden Quinn’in ardından filme çekimser bakan pek çok oyuncu da filmde rol almayı kabul eder. Mustafa Akkad, Ebu Sufyan rolü için Micheal Ansara’yı ikna ederken, Anthony Quinn’de Irene Papas’ı ikna etmiştir. Görüntü yönetmenliği için de Kwai köprüsünün yönetmeni Jack Hildyard ile anlaşılır. Senaryo danışmanlığında ise Mısırlı İslam tarihçisi Tevfik El-Hakim’in görüşleri baz alınacaktır. Ve filmin herkesi ağlatan müzikleri…. Fransız müzisyen Maurice Jarre bu müzikleri yapmak için 6 ay çölde çadırda kalarak konsantre olur. Ortaya çıkan film müzikleri artık birer fenomendir.
500 kişi ile çekimine başlanan “Çağrı” filminin kırılma anı, Suudi yönetiminin ve Fas’ın desteklerini çekme kararı almalarıdır. Büyük bir şok yaşayan yönetmen vaz geçmez ve filmine destek almak için Anthony Quinn’le birlikte Libya’ya gider. Libya devlet başkanı Kaddafi, filmin finansörü olmayı kabul eder. Film için Libya çölüne dev bir plato kurulur, oyuncuların aşırı sıcaklıktan bunalmaması için Kaddafi, dev klimalar kurdurur platoya. Çağrı filmi aynı anda iki versiyon olarak çekilir, Türkiye’de bilinen Çağrı filmi, Amerikalı ve Avrupalı oyuncular tarafından çekilirken, Arap versiyonu da Mısırlı oyuncular ile çekiliyordu. Bu deneysel yöntem dünya tarihinde bir ilktir. Film tamamlanıp 1977 yılında vizyona girdiği zaman, tüm dünyada olağanüstü tepkiler alır. Yönetmen bu film ile taraflı tarafsız tüm sinemaseverlerin takdirini kazanmıştır. Sonunda istediği olmuştur Mustafa Akkad’ın. Çocukluğundan beri hayali olan Hz peygamberin hayatını film olarak çekmeyi başarmıştır. Bu büyük başarı ardından yönetmen, Anthony Quinn’in başrolde olduğu Ömer Muhtar filmi ile de sinemada büyük başarı elde eder. Yoksul Arap ülkesinin bu idealist sanatçısı inandığı dini ve inandığı peygamberini, sinema yoluyla bütün dünyaya anlatabilmiştir. Hem de Hollywood’un usta yönetmenlerini bile hayran bırakacak biçimde.
Ama durmaya niyeti yoktu büyük yönetmenin daha anlatacak pek çok hikayesi vardır. Selahattin Eyyübi filmi için ünlü aktör Sean Connery ile anlaşmıştır bile. Bu filmin arkasına, eğer finansör bulabilirse, İstanbul’un fethini çekmek istiyordu. Maalesef bu projeleri hayata geçirmeye ömrü yetmedi usta yönetmenin. 2005 yılında kızıyla bulaşmak için gittiği Amman’daki otelin bombalanması sonucunda kaldırıldığı hastanede yaşama veda eder. Geride, Çağrı filmini izleyen herkesin gözyaşlarını tutamadığı, o güzel anları bırakmıştır.
Bir yanıt bırakın