ARAL GÖLÜ

Dünyanın kuruyan Pınarı

Özbekistan ve Kazakistan sınırları içerisinde yer alan Aral gölü, bir dönem sahip olduğu 68.000 km² yüz ölçü ile dünyanın dördüncü büyük gölüydü. Günümüzde sahip olduğu su kapasitesinin yaklaşık % 90’ını kaybeden Aral gölü, eski günlerinden çok uzak bir görüntü sunuyor. Aral gölü, 2,6 milyon yıl önce, neojen periyodun sonlarında meydana gelmiştir. Gölün bulunduğu ovadaki oyuklar, jeolojik dönem boyunca Seyhun nehrinden akan sularla hızla dolmaya başlar. Oluşumun kapladığı alanın büyük bir kısmı Özbekistan sınırları içerisinde yer alıyor. Ceyhun, Seyhun ve Zerevşan nehirleri ile havzasını tamamlayan göl, gün geçtikçe şiddetli bir kuraklık ile karşı karşıya.

Aral gölü, kuzey ve güney olarak iki kısımdır. 2003 yılında gölün batı ve doğu istikametinde de ayrılmaya başladığı gözlemlenmiştir. Güney Aral gölü en hızlı küçülen noktadır. Bunun nedeni, göldeki suyun kirlenmesi ve tuz miktarının da artmasıdır. Yaşanan şiddetli kuraklıktan dolayı gölün doğal ekosistemi bugün tamamen çökmüş durumda. Kazakistan tarafına inşa edilen Kök-Aral barajıyla mevcut su seviyesi 30 metreden 42 metreye yükseltilmiştir. Ek su takviyesi ile tuzluluk oranı düşmüş ve büyüyen göl sahasında balıkçılık faaliyetlerinde artış yaşanmıştır. Aral gölü, Orta Asya’daki devletlerin geleceğe taşımak için mücadele ettikleri bir coğrafi mirastır. Karakum, Kızılkum ve Üstyurt çölleriyle çevrili bu tarihi su kaynağının varlığını devam ettirmek için bölgedeki Ülke yönetimleri birer acil eylem planı oluşturdular. Bu plan dahilinde gölden tarımsal faaliyet için su çekilmesinin yasaklanması, etrafındaki çölleşmenin yavaşlatılması ve ekosisteminin koruma altına alınması da var.

Adalarının ünü tüm dünyaya yayılmış olan Aral gölünde, toplam 1 hektarlık alana yayılmış irili ufaklı 1000 adet adacığın bugün büyük çoğunluğu, ana karayla birleşip kaybolmuştur. Bölgede yaşanan kuraklık, adalara karadan ulaşılabilmeyi mümkün kıldığı için Sovyetler Birliğinin soğuk savaş döneminde buralarda pek çok biyolojik silah deneyi yaptığı biliniyor. Yapılan tehlikeli deneylerden sonra Hıyarcıklı veba ve Anthrax  mikroplarının bu adalara gömüldüğü, çevreyle ilgili yapılan araştırmalarda tespit edilmiştir. 2000’li yıllar ABD’nin bölgede biyolojik çalışmalarını arttırdığı dönemdir. Bu araştırmalardan ortaya çıkan rapor, çevresel problemlerin hala devam ettiğini gösteriyor. Göl tabanı özellikle sular çekildikten sonra düz ve çıplak hale geldiği için sert rüzgarlar estikçe gölün tortuları tüm çevreye savrulmaktadır. Bilinçsizce kullanılmış tarım ilaçlarının göle akarak birikmesi ve kurumuş gübrelerin de göl kenarında yığılması, esen her fırtınada bu kimyasal atıkların civar kasabalara kadar ulaşmasına ve insanların hastalıkla karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Kuraklık nedeniyle oluşan hava değişiminden ötürü bölgede özellikle akciğer kanseri ve böbrek rahatsızlıklarında ciddi bir artış var. Obi ırmağının suyunu Aral gölüne taşıma projesi ile hazar denizinden bir kanal açarak su taşıma planları, göle hayat vermesi beklenen hayati çalışmalardır. Bir zamanlar gemilerle yolculukların yapıldığı, bulunduğu bölgeye hayat kaynağı olan Aral Gölünün kuraklık tehlikesinden kurtulup, eski pırıltılı günlerine dönmesi, Asya kıtasının geleceği adına önemli bir gelişme olacaktır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*