TÜRK HİKAYECİLİĞİNİN GÜÇLÜ KALEMİ “MUSTAFA KUTLU”

TÜRK HİKAYECİLİĞİNİN GÜÇLÜ KALEMİ “MUSTAFA KUTLU”

Mustafa Kutlu, Türk hikayeciliğinin günümüzdeki önemli temsilcilerinden birisidir. Okuyucuya yalın ve farklı kelimeler ile şehirler, insanlar, mevsimler ve telaşlar anlatan Kutlu, roman ve hikaye arasında , uzun hikaye kurgusuyla  kendine has bir anlatım yapısı inşa etmiştir. Karakterlerin doğal ve genel halkın arasından oluşu, anlatımlarda sürekli bir yapıdır. Yayınlanmış hikayelerinde Mustafa Kutlu için ülke sevgisi, mahalle kokusu, gurbet, günübirlik telaşlar, samimi tartışmalar okuyucunun belleğinde hemen yankı bulur. Günümüz Türk hikayelerinin anlatım ve kurgusal yapısı araştırılırken Mustafa Kutlu eserleri de mutlaka ele alınacaktır. Yayımlanmış hikayelerinde Mustafa Kutlu yeni bir yazım tarzı yaratarak okuyucuya hikayenin içinde baş rolde yer açmıştır. Karakterlerin içten konuşmaları, memleketin içinde yaşananlara merkezden ve samimiyetle bakış, Mustafa Kutlu hikayelerinin ana temasıdır. Gelenek ve manevi yapımızın modern yaşam ile sorunlarını gerçekçi düşüncelerle anlatır Kutlu. Hikaye kahramanları, sade ve iddiasız hayatlarını yaşarken, zaman ve mekandaki her değişimden haberdar olduklarını, Mustafa Kutlu’nun kaleminden oldukça yalın bir şekilde dışa vururlar. Bu Mustafa Kutlu hikayelerinin özü ve amacıdır. Özgün ve yenilikçi anlatım tarzı Mustafa Kutlu’yu, Türk edebiyatının hikayecileri arasında önemli bir konuma taşımıştır. Mustafa Kutlu diğer pek çok Türk roman ve hikayecisi gibi Türkiye’dir. Türkçenin tüm güzelliklerini başarıyla kullanan bir kalemdir. Tüm hikayelerinde Mustafa Kutlu’nun ne kadar keskin bir gözlemci olduğu hemen göze çarpar. Ayrıntılar, küçük detaylar ve sıradan yaşanan anlar, kutlu hikayelerinde öne çıkar. Mustafa Kutlu eserlerinde her şey yolcudur; insan, toplum, medeniyet ve memleket…

Mustafa Kutlu memur bir ailenin çocuğu olarak 6 Mart 1947’de Erzincan’a bağlı Kuruçay’da dünyaya geldi.  1953 yılına kadar babasının görevi nedeniyle farklı şehirlerde okudu. Bu tarihten sonra Erzincan’da yerleşik hayata başlayan Kutlu ailesi için Anadolu içinde bir yaşam başlamış oldu. Resim ve sporla ilgilenen Mustafa Kutlu, yazı ile küçük yaşlarda ilgilenmeye başlar. Anadolu’nun farklılıklar ve gelenekler dolu hayatı hikayelerindeki kurgularında önemli etkenler olarak ortaya çıkmıştır.1963 yılında liseyi bitiren Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. Üniversite yıllarında hem resim çalışmalarını hem de hikaye yazarlığını bir arada yürüttü. 1968 yılında Fakülteden mezun olur, aynı yıl eşi sevgi hanımla dünya evine girerler. Mustafa Kutlu İstanbul Vefa Lisesinde 6 yıl öğretmenlik yapmıştır. 1974’de öğretmenliği bırakıp dergah yayınlarında yazı işleri sorumlusu olarak edebiyat hayatında yeni bir sayfa açar. İlk hikayesi hasret dergisinde yayımlanmıştır. Kutlu hikayelerinde Anadolu ve köy hayatının yanında şehir hayatının esintileri birlikte, başarıyla ele alınır. Yokuşa akan sular (1979) hikayesini takiben yayımladığı 4 hikayesi ile Mustafa Kutlu roman ve hikaye arasında adlandırılan kendi tarzını artık yaratmıştır. 1983 yılında Türkiye yazarlar Birliği tarafından yılın hikayecisi ödülünü almıştır. Sinemaya da uyarlanan Uzun Hikaye isimli eseri ile Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülünün 2000 yılındaki sahibi, Mustafa Kutlu olmuştur.

 

Mustafa Kutlu’nun eserleri yayımlanma tarihine göre şöyledir:

Ortadaki Adam (1970)

Gönül İşi (1974)

Yokuşa Akan Sular (1979)

Yoksulluk İçimizde (1981)

Ya Tahammül Ya Sefer (1983)

Bu Böyledir (1987)

Sır (1990)

Arka kapak Yazıları (1995)

Hüzün ve Tesadüf (1999)

Uzun Hikâye (2000)

Beyhude Ömrüm (2001)

Mavi Kuş (2002)

Tufandan Önce (2003)

Rüzgarlı Pazar (2004)

Chef (2005)

Menekşeli Mektup (2006)

Kapıları Açmak (2007)

Huzursuz Bacak (2008)

Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı (2009)

Zafer Yahut Hiç (2010)

Hayat Güzeldir (2011)

Anadolu Yakası (2012)

Sıradışı Bir Ödül Töreni (2013)

Bireyi anlatan hikayelerinde Mustafa Kutlu, ikinci kitabı Yokuşa akan sular ile toplumsal sorunları da işlemeye başlar. Bu hikayesini takip eden dört hikaye ile Mustafa Kutlu’nun Romanesk olarak tarif edilen yazım tarzı belirir. Bu tarzın bir çatı gibi ördüğü beş hikaye edebiyat çevrelerince şöyle sıralanmıştır.  Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk İçimizde (1981), Ya Tahammül Ya Sefer, (1983), Bu Böyledir (1987) ve Sır (1990) bir süre Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinde editörlük yapan Mustafa Kutlu sırasıyla, adımlar, Hisar, Düşünce ve yönelişler isimli dergilerde yazmıştır. 1995 yılında dolaştığı şehirleri anlattığı gazete yazıları da şehir mektupları adı altına kitaplaşmıştır. Mustafa Kutlu hikayelerinde Şark konusu, temel yapılardan biridir. Tüm hikayelerinde mazi ve anılar titizlikle işlenir. Geçmiş ve gelecek hikayelerin odak noktalarındandır. Hikayelerinde sürekli farklı bakış açıları yakalamak isteyen Kutlu’nun mekan tasvirleri, iç konuşmalar, kıssa türü geleneksel anlatımlar, argo kelimeler ve deyişler, hikayelerinde yeni bir yazım tarzı ile ele alınır. Bir bütünlük arz eden bu yazım tarzı sonucunda Türk Hikayeciliğinde Mustafa Kutlu tarzı olarak kabul edilen bir teknikten bahsedilebilir. İnsanın hayal dünyasına inerek, sırlar ve gizem dolu anları işleyen Kutlu, zamanı ve mekanı iman, hidayet, kader ve ölüm denkleminde ele alır. Mustafa Kutlu’nun sanatsal mekan anlatıları aldığı sanat dersleri ile pekişmiştir. İonna Kuçuradi’den sanat ve estetik dersleri alan Kutlu bu bilgileri hikayelerinde kullanmıştır. Müslüman nazarıyla hikaye yazma anlayışında da Nurettin Topçu’nun etkisi vardır. 1965 ve sonrası gerçekleşen edebiyat çalışmalarında, Avrupa’daki akımlar etkili olmuştur. Şiirde II. Yeni olarak adlandırılan akım öyküde ise 50 kuşağı olarak isimlendirilmiştir. Yabancı oldukları Avrupa toplumunun II. Dünya savaşı sonrası yaşadığı zorluklar ve travmalar Türk edebiyatında da örnek alınarak işlenmiştir. Mustafa Kutlu, başka medeniyete ve topluma ait acıların işlenmesini yapay bulmuş, Türkiye’nin kendi öz değerlerine odaklanmıştır. Sosyalizm gibi siyasi akımların ülkemizde ne tür yankılar bulduğu Kutlu hikayelerinde esprili bir dille anlatılır. ( Uzun Hikaye 2000)

Sosyalizm etkisinde yapılan edebiyatın tamamen reddedildiği bir anlayış, Mustafa Kutlu eserlerinin temel yapı taşlarındandır. Bu anlayışına Huzursuz bacak isimli hikayesindeki bir diyalog örnek olarak gösterilebilir. “Ben aslında bir esnaf çocuğuyum. Babamın tıp profesörü, annemin ise arkeoloji doçenti olmasına bakmayın” “Bizim evin temelinde Yasinler, Fatihalar vardır.”

Kutlu Hikayelerini inceleyen araştırmacılar hikayelerin Toplumsal gerçekçi unsurlar taşıdığı konusunda hem fikirdir. Toplumu hikayelerine aktarırken sosyolojik kavramlar yada bilimsel verilere baş vurmaz, tamamen sanatçı sezgilerine kulak verir. Kutlu’ya göre insan kainattaki ahengin bir parçasıdır ve kainatın dengesine sanatla renk katabilir. Var olmak için önce yok olmanın gerektiği Kutlu’nun tasavvufi yanını yansıtır. İnançları ve kültürel değerleri sanatçı hassasiyeti ile birleştirerek anlatmak ve bunu kul bilinci ile desteklemek Mustafa Kutlu’da vücut bulmuştur. (Lekesiz, 2012, 24). Mustafa Kutlu hikayelerinde tekrara düşmemek ve yapaylıktan uzak doğal anlatımları diri tutmak süreklilik arz eder. Rol yapmak değil gerçekleri konuşmak lazım geldiğini savunur Kutlu. İfade tarzını edebi eserler ile çok fazla oynanmaması üzerine kurar. Bu ölçü, hikayelerindeki ana mesafedir.

Mustafa Kutlu’nun hikayelerinde sınır, var olan kültürün sınırları değil; kendi deyimiyle İslam inancını temsil eden “Hududullahtır.”  Bu inanç, yazarın varlık sebebiyle örtüşük sınırları çizer. Zahiri ve batıni olmak meselesi, sanat anlayışının perspektifini belirler. Ontolojik mesafe sınırlar koyar ve bilinmez noktaları işaretler, Allah’ın kullarına bilinmez olarak çektiği perdelerin, bu görünmezliğe iman ederek anlaşılacağını savunur Kutlu. Yüceliğin dile gelmesi için zikredilmesi gerekir. Tasavvufi anlayış çerçevesinde ele alınabilecek bu kavramlara Mustafa Kutlu vakıftır ve yazar kimliğini bu bütünlükte tanımlar. Bundan dolayı inanç merkezli hayatına müstehcen ve kösnül kelimeleri almaz. Edebiyatın içinde edep dışı ifadelerin olmaması gerektiğine inanır. Yazarlık serüveninin hiçbir evresinde müstehcen ifadelere tenezzül etmez. Söz, Mustafa Kutlu hikayelerinde sade fakat vurucu bir etkiye sahiptir. Bu dengeyi bir çizgide tutabilmek için hep gayret sarf ettiğini savunur. Müslüman çizgide durması eserlerinin örgüsünde amil etkendir. Bunu yazdığı hikayelerin arasındaki satırlarda kalın ifadelerle okumak mümkündür:

“Ruhunda yanan ateşi her yana taşımak, gönülleri tutuşturmak istemişti.  Evet işe ruh cephesinden başlamıştı. Bütün kuvveti, varlığı ile çalışmıştı. Hakkı tutup kaldırmayı gaye edinmişti. Bir neslin yetişmesine adamıştı kendisini, bunun için oluşturulacak bir vasat hazırlamaya gayret etmişti.” (Kutlu 1992: 80–81)

“Hani efendim söylerdi mübarek ‘Önce yoldaş, sonra yol’ diye.” (Kutlu 1994 a: 45) cümlesinde bahsi geçen “Önce yoldaş, sonra yol” Mesnevi`de geçen bir kıssadır. Kutlu bunu maneviyat dairesindeki anlatımlarına örnek olarak sunar.

Mustafa Kutlu’nun yazar kimliği, belirli manevi şahsiyetlerden beslenmiştir. Hacı bayram-ı Veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre, bu isimlerden bazılarıdır. İdeolojik perspektifine de, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu gibi isimlerin katkısı da yazarın kendi anlatımlarından anlaşılmaktadır.

Müslüman bir insan olarak var olduğu yaşamından maziye göz atarken çocukluğunu da ihmal etmez kutlu, Huzursuz bacak isimli hikayesinde geçen bir sahne, buna dair ilginç bir örnektir.

“İngilizce eğitim, bizim değil ama bizden sonraki nesillerin hedefi haline getirildi. Bu yoldan dünyaya açılmak, dünyayı tanımak gerekiyormuş. Okuldaki arkadaşlar alafranga muhitlerden gelmişlerdi. Benim gibi birkaç kişi buldum ama pısırıktılar. Ben nasılsa dinî bir hassasiyet taşıyor, az da olsa tarih şuuruna sahip bulunuyordum. Bir çocuğun babasıyla beraber elinden tutularak cuma namazına götürülmesinin ne kadar etkili bir şey olduğunu o zaman kavradım. Hocanın hutbede söylediklerinden birkaç cümle o manevi atmosferde zihne kazınmış ise mesele yok.

Belki de bu sebeple bir gün bir sınıf arkadaşım Hz. Peygamber’e alenen dil uzattığında kendimden geçmiş, çocuğun ağzını burnunu dağıtmıştım.

Kutlu’nun yazım dili çerçevesinde karakterler, bazen sohbet eder, bazen de iç konuşmalara dalarlar. Mustafa Kutlu kasaba ve köy kahvelerini bir gezgin enerjisi ile dolaştığı için mekanlara oldukça hakimdir. Hikayelerinin hemen hemen hepsini kahvehanelerde oturup yazar ve hikayesini bitirerek masadan kalkar. Bütün karakterler ve olaylar aklında yazılmaya hazır beklemektedir. Geriye onları daktilo tuşlarından kağıda aktarmak kalır. Bir yolculuktur Mustafa Kutlu hikayeleri, sonsuza doğru akıp giden birer yolculuk…

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*